Burası sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en büyük şehirlerinden. Burası yetmiş iki milletten insanın bir arada yaşadığı belki de yaşamaya çalıştığı bir kent, burada zor olmayan ne var ki zaten?
ZORDUR YAŞAMAK İSTANBUL’U
Bir şehir ki, şehrin içerisinde yaşamak değil, şehrin sizin içerisinde yaşamasıdır. Öyle ya bu mecazi bir anlatım da değildir. Metrobüse binersiniz, onlarca insan burnunuzun dibinde, göğsünüzün içindedir. Bindiniz kolay bir de inmesi mi daha kolay. Maalesef ikisi de birbirinden zor. Peki ya otobüsleri, tramvayları ve hatta vapurları. Ferah bir yolculuk için vapura, feribota binersiniz ama o da ne? aynı kalabalık burada da var. Minibüse mi bineceksiniz, ne hacet, minibüs hiçbir zaman dolu değildir şoföre göre. Ve hiçbir zaman istediğiniz hızda gitmez. yoldan geçen kedilerin bile binme ihtimaline karşı bekler de bekler yavaş gider de gider belki de bazen gitmez.
İşte burasıdır İstanbul. Zengini de aynı çileyi çeker fakiri de. Öyle ya Ferrariniz, Porsche’niz olsa ne yazar, yine aynı trafiktesiniz yine aynı dur-kalkta. Hatta yan şeritten giden metrobüs, gideceğiniz yere sizden önce de varır ya neyse.
Bu şehir bu nüfusu kaldırmaz da neyse yine de milyonlarca insanın yaşama umudunu içerisinde sığdırmaya çalışır. Hem de sığdırdıkça sığdırmaya çalışır. Dolar taşar, taşanlar geri içerisine dahil olmaya bakar. Zordur kopmak İstanbul’dan. Zira Ankara’ya bile gitseniz, İzmir’de bile kaçsanız, bu ne ufak şehirler, insanlar burada nasıl yaşıyor dersiniz, sanki İstanbul’da bir yaşam varmışçasına. Neyse… Bir varmış bir yokmuş, yedi tepeli şehirde yaşamaya çalışan insanlar varmış. Yine de her şeye rağmen dünya güzeli bir şehirmiş. Allah eksikliğini vermesinmiş.